"Sevgi ve bağlılık değiştirebilir." Buna şu anda o kadar çok inanıyorum ki. Dikkat edin "Sevgi ve bağlılık
her şeyi değiştirebilir." değil cümle, değiştirebilir. Safça bir inanç değil bu gerçek. Bir ay önce hayata ve inandığım her şeye olan güvenimi kaybettim. İnançsız, güvenemeyen ve ruhsuz biri oldum. Bu hayatımın bu dönemine kadar sorguladığım bir şey değildi. Bana mantıklı gelmiş olan her şeye inandığımı düşünürdüm. İnanç çok farklı bir şeymiş. Sana mantıklı gelmesi ona inandığın anlamına gelmiyormuş. Bunların farkına varmamla -az önce de belirttiğim gibi- bir ay önce farklı bir hal aldım. Bu sabah kalktığımda da aynen o haldeydim. Hayattan bir beklentisi kalmamış ve artık hiçbir şeye inanmayan biriydim. Sevginin gücüne inanırdım, bundan emin değildim. Dostluğun gücüne inanırdım, bundan emin değildim. Bu sabah son bir aydır uyandığım diğer sabahlar gibi benim için bir felaketti. Yaşamak için bir nedeni olmadığını düşünmek, hayatın zor olduğunu düşünen birinin işine yaramıyormuş. Bu sabah kalktığımda iki gün öncesinden yapılmış bir planım var. Bu planın beni bir süre için neşelendireceğini bildiğim için yapılmıştı ve ben de bu yüzden uykulu gözlerle banyoya girmiş, anneme eski bir arkadaşını aratmış, televizyon tüm akşam "Sel geliyor." diye bağırdığı halde evimden kilometrelerce uzak bir yere gitmiştim. İçimde hala bir umut beslediğimin farkında değildim; çünkü farkındalığımı da kaybetmiştim. Üzerimi giyindim, ıslak saçlarımı topladım ve buluşacağım kişiye mesaj attım. Beni buluşma yerine götürecek olan arabaya bindim, umutsuz olduğumu düşünerek. Yolda arkadaşımı arayıp yol tarifi istedim, artık inançsız olduğumu düşünerek. Düşündüğüm gibi oldu. Onu orada beni beklerken gördüm ve keyfim yerine geldi. Hala inançsız ve umutsuz olduğumu düşünmem dışında her şey iyiydi. İki arkadaştan yükselen kahkahalar, Bun'daki kadının yoğun çabası, hiçbir şey almadan çıkınca yaptığı surat... Hepsi çok da neşelendirici şeylerdi. Evet, ben de neşelenmiştim zaten; ama bu hayatımı değiştiren hamle değildi. Kasadaki adam tahlidimi yaptı, güldük. Teras kısmında oturup bir şeyler içtik. Sonra hediyelerimizi yüklenip doğum günü kızının dershanesine yollandık. Elimizde paketlerimiz açık balkon kapısının önünde oturan ve dışardan görülen arkadaşımıza bakıp bakıp güldük. Neşelendim. Sonra bir heyecan bastı. Ne yapacak? Ne diyecek? İçeri girdik dersin bitimine kaç dakika kaldığını öğrendik. Bendeki heyecan yükseldi ve zil çaldı. Adını duyan arkadaşım kafasını çevirdi. Önce gözleri açıldı. Beni görünce iyice açıldı. Sonrası koşa koşa aşağı inme, kucaklaşma. O sırada Tuba'ya baktım. Mutlu olduğunu gördüm ve
mutlu oldum. Neşelenmedim, mutlu oldum! Bir derse daha gireceğini söyledi teneffüs bitiminde. Son iki dersini asma sözü verdi ve biz de yollandık geldiğimiz yere. Ben mutluydum. Yemek yemek, sohbet etmek, geyik, tartışılan ciddi konular derken, bir baktım ben bu sefer son bir aydır hiçbir sohbetin içinde olmadığım kadar içindeyim bu sohbetin. Mutlu olmamı sağlayan iki arkadaşıma baktım ve gülümsedim. Ayrılık vakti geldiğinde ben hala gülümsüyordum; çünkü mutluluk kalıcıdır. Şimdi öğlen çözdüğümüzü sandığımız sorunu hala çözemediğimiz ortaya çıkmışken, ben bu sorun doğmadan önce olduğumdan daha mutluyum. Çünkü bugün dostlarım beni bir şeye
inandırdı: Birlikte olduğumuz sürece üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yok ve biz buna inandığımız sürece her şey elbet yoluna girer.
İyi ki varsın Tuba, iyi ki doğdun...
İkiniz de iyi ki varsınız canlarım.