Ter içinde kalktım bugün sabaha karşı yatağımdan, tıpkı aynı gece içinde iki defa daha olduğu gibi. Uyumak istedim tekrar ,olmadı, uyuyamadım. Evin boş koridorunda ilerledim. Uykularındaki ailemin nefesini dinledim soğuk duvarın dibine çökerken. Bir şey var beni rahatsız eden, hissettim bunu ama bir türlü hatırlayamadım ne olduğunu. Bir şey taş gibi oturmuştu göğsüme ama neydi bilemedim. Yutkundum, bir şey takıldı boğazıma. Tanıdık bir şey. Neydi o çözemedim. Bilmiyorum daha kaç dakika orada öylece beni rahatsız eden şeyin ne olduğunu bulmaya çalıştım. Sonra vazgeçtim kalktım yatağıma geri yattım. Tahminimce altı saat falan daha uyuduktan sonra aydınlanmış odada açtım gözlerimi. Yine içimde aynı his vardı. Bu sefer duvarın dibine falan çökmedim ama kalktım yatağımdan içeride beni bekleyen ailemin yanına gittim. Güldüm, yemek yedim, annem evden çıktı, telefonda eski bir arkadaşımla konuştum. İçimde aynı his vardı, nedeni üzerinde düşünmedim. Düşünmeye zamanım olmadı belki. Bilgisayarı açtım ne var ne yok bakayım diye. Eskiden çok sevdiğim bir diziye kaydı aklım açtım eski bölümlerini izledim. İçimdeki taşın nedenini hatırlattı sonra bana dizideki yaşlı adam. "Sevdiğine nasıl söylersin hemen aşkını eğer gerçekten seviyorsan? Acısını çekersin önce olgunlaşır o aşk içinde. Sonra belki söylersin belki kalır öyle içinde." Neden orda olduğunu hatırlayan taş sanki ağırlaştı birden, ağırlaştı da ağırlaştı. Bir şeyleri parçalamaya başlamıştı ki uzaklaştırmaya çalıştım aklımı. Başka bir yöne çektim ilgimi kapattım hemen diziyi. Facebook'umu açtım. Belki komik ilginç birkaç video eklenmiştir diye. Yalın buldu bu sefer demek istediklerimi benim adıma konuştu şarkısıyla: "Sanki bu ev benim değil. Bu nefes bana zararlı. Alışmaya çalışmak diyer bir şey yok. Alışmak zorundayım." Alışmak zorundayım, alışmak zorundayım, alışmak zorundayım. Hiçbir zaman mecburiyetlikleri kabul etmeyen ben bir istisna yaparak kabullendim bunu. Demek ki gerçekten alışmak zorundayım içimdeki bu hisse. Ama nasıl?